28 Ocak 2011 Cuma

Bruno Mars...

Rihanna'dan sonra bir adalı daha Amerikan listelerini canlandırmaya devam ediyor.  Aslen Barbados'lu olan Rihanna'dan sonra bu seferde Hawaii menşeeli Mars Bruno  beni benden aldı.  Ama bu konuda yalnız değil biliyorum :D


Micheal Jackson'ının ölümünden sonra rahat bi nefes alan yapımcılar sonunda yeni bir varisi piyasaya salabildiler kanımca. Solo kariyerine 78 yılında başlayan Jackson çıkardığı Dangerous albümü ile 90'lardan itibaren tam bir kral hayatı yaşadı... tabi müzik yaşamında, özel hayatında değil! Jackson'a olan tüm saygıma rağmen yine de 90'lardan bu yana karşısına hiç bir rakip çıkmamasını garip buluyorum.  Çok yetenekli müzisyenler yine piyasadalar ama Mars Bruno gibi Jackson gırtlağına sahip olanları nasıl olmaz. Bruno Mars'ın müzikal patlayışınında Jackson'ın ölümü sonrasına denk düşmesi kuşkularımı daha da arttırıyor ne yalan söyleyeyim.  Neyse tüm bu kuruntularımı bir yana bırakıp Bruno kardeşimize dönelim. Son çıkardığı video'ya öldüm bittim eminim bütün kore-chanlarda sevmiştir. Klipte bir salyangozunun hayatı boyunca evini sırtında taşıması gibi Bruno'nun da  sürekli peşinde sürüklediği piyanosu diğer bir deyişle "müzik benim evim, yaşamım kısaca herşeyim"  metaforu şarkının anlattığı aşk acısı konusunu bile geride bırakmış, zaten en çok hoşuma gidende bu oldu. Yoksa aldatma temalı bir sürü klip var ortalıkta, gider onları izler dururum di mi :)








Bruno Mars'ı müzik sektörüne ilk girişinden itibaren bir inceleyelim isterseniz, bakalım neler yapmış?

Şarkıcılıktan önce prodüktörlük ve benzeri işler yapmış ama ben  başkalarını zengin ettiği o kısımları hızla atlayıp kendi müzik kariyerinden giriş yapmak istiyorum.

Onu ilk B.o.B ile yaptığı düet olan "Nothin'on You"  ile herkes tanıdı.







Daha sonra Travie McCoy ile söylediği Billionaire ile kendisini daha da sevdirdi.







Gerçek bir albüm çıkarmadan önce ise ilk Ep'si olan It's Better If You Don't Understand'ı çıkardı.

It's Better If You Don't Understand (2010)

[caption id="" align="aligncenter" width="475" caption="Bruno Mars - It's Better If You Don't Understand (2010 - EP) "][/caption]

1- Somewhere in Brooklyn

2- The Other Side

3-  Count On Me

4 - Talking to the Moon

2010 Mayıs'ında yayınlanan bu EP'den sonra 2010 Ekim'inde Bruno'nun ilk albümü olan Doo-Wops & Hooligans piyasaya çıktı. Albümde EP'de yer verdiği Other Side, Count on Me ve Talking to the Moon parçalarına tekrar yer verilmiş.

Doo-Wops & Hooligans (2010)

[caption id="" align="aligncenter" width="300" caption="Bruno Mars - Doo-Wops & Hooligans (2010 Album)"][/caption]

 


1 - Grenade
2 - Just the Way You Are
3 - Our First Time
4 - Runaway Baby
5 - The Lazy Song
6 - Marry You
7 - Talking to the Moon
8. “Liquor Store Blues feat. Damian Marley
9 - Count on Me
10 - “The Other Side" feat. Cee Lo & B.o.B

Albümde ilk 2 sırada yer alan parçaların haricinde Marry You, Talking to the Moon, Count on Me ve Liquor Store Blues adlı parçalarda tam birer hit, tekrar tekrar dinliyorum şu sıra :)

Keşke www.fizy.com olaydı da burdan birde mp3 linklerini paylaşabileydim:(

Yine de dayanamayıp bahsettiğim parçalardan bir iki tanesini sizinle paylaşacağım.

Talking to the Moon







Marry You







Count on Me







Favori şarkılarım şu sıra bunlar, Bruno Mars denilen kerata bu yaşta nasıl baladlar yazacağını çok iyi biliyor, durup durup dinliyorum şarkılarını :)

Neyse kıssadan hisse Bruno Mars diye biri var bu hayatta, vay efendim ben duymadım ben izlemedim demeyin :)

Bir sonraki yazıya kadar herkese iyi dinletiler ;)


25 Ocak 2011 Salı

John Cage 4'33" - Beethoven Virus

Müzikal Diziler içinde en sevdiğim dizi "Beethoven Virus"tür. İzleyenler bilirler ana karakterimiz Maestro Kang hikayenin bir bölümünde sonradan görme bir... hatta biz şuna direkt görgüsüz diyelim! Görgüsüz bir Belediye Başkanı tarafından sindirilmeye çalışılmaktadır.  Belediye Başkanı müzikten anladığını söyleye dursun, Kang Usta işte o bölümlerden birinde  "Müzik anlayışı ruhun göstergesidir, aynı parçayı 100 kişi dinler ama herbir kimse farklı bir şey hisseder, sırf müzikten anladığınızı göstermek için cilalı sözler söyleyerek beni gerçekten müzikten anladığınıza inandıramazsınız" der bir yerde ama bu cümleler ile mi? Tabiki hayır! Maestro Kang kişiliğini de düşüncelerini de müzik yoluyla anlatır, bahsi geçen Belediye Başkanına da söylemek istediği bu sözleri yine müzik yoluyla söyler...







Maestro Kang'ın sahnede yorumladığı parça John Cage'in 1952'de yarattığı 4'33" adlı eseridir. Maestro Kang bir ders vermek amacıyla bu parçayı öne sürsede John Cage'in daha masum nedenleri varmış bu eseri yaratırken; John Cage'e göre  sessizlik diye bir şey yoktur, insanın çevresiyle olan bağı diğer bir deyişle  his ve düşüncelerinin olgunluğu onun kendi çevresini nasıl algıladığını şekillendirir.  Algılarımızla farkına vardığımız her ses aslında sessizlik diye birşeyin olmadığının kanıtı. O halde bir müzisyen çalgısını elinden bıraktığında müzik biterde sessizlik mi başlar? Hayır, müzik hala sürmektedir yeterki dinlemeye devam edin...


"4'33"'ün ilk performansı 29 Ağustos 1952'de David Tudor tarafından, bir piyano resitali sırasında Woodstock, Newyork'ta gerçekleştirildi."(1) John Cage'in o gösteri için yorumu ise söyle olmuş...


"Bir noktayı kaçırdılar. Sessizlik diye bir şey yoktur. Sessizlik diye düşündükleri şey rastlantısal seslerle doluydu, ancak onlar dinlemeyi bilmiyorlardı. Birinci bölüm boyunca dışarıdaki rüzgarın kımıltılarını duyabilirdiniz. İkincide, yağmur taneleri damda pıtırtıya başladı. Üçüncüdeyse insanlar bu kez kendileri konuşmaya, dışarı çıkmaya ve bu sırada türlü, ilginç sesler çıkarmaya başladılar."(1)





Fotoğraf http://solomonsmusic.net/4min33se.htm adresinden alınmıştır.


Madem bu kadar John Cage'den bahsettik, 1952 yılına ait olmasa da David Tudor'un başka bir tarihte (bende bulamadım hangi tarih:P) tekrar yorumlayışına bir gözatalım, di mi? :)






 


Nerden nereye Beethoven Virus dedik buralara kadar geldik,  boşuna kore dizilerinin müptelası olmadık, her an her şey olabilir ve kendimizi dünyanın başka bir yerinde bulabiliriz:)))


Sonraki yazıya kadar kendinize çok iyi bakın... Bol bol kore dizisi izleyin, diziniz mi bitti sessizlik mi oldu? size öyle geliyor sessizlik diye bir şey yok, yeterki izlemesini bilin hayatınızın dizisi belki de çoktan başlamış siz farkında değilsiniz? ;)


 


Kaynaklar


(1) http://tr.wikipedia.org/

22 Ocak 2011 Cumartesi

Ajda Pekkan 45'lik : 5002 Regal Bang, Bang / İki Yabancı

Bugün keşfettiğim çok güzel bir 45'liği sizinle paylaşayım istedim...

Ajda Pekkan'ın 1967 yılında Regal Plak'tan çıkardığı 45'lik, içinde iki güzel şarkıyı barındırıyor.

A yüzünde Nancy Sinatra'nın yorumuyla bildiğimiz  "Bang Bang", B yüzünde ise Frank Sinatra'nın yorumlayıp hem meşhur ettiği hemde meşhur olduğu  "Strangers in the Night"  adlı şarkısı var ama tek bir farkla... Bu defa orjinal sözlerle değil Fecri Ebcioğlu'nun yazdığı Türkçe sözlerle yeniden düzenlenen şarkı  "İki Yabancı" adıyla Ajda tarafından tekrar yorumlanmış ...

İşte o şarkılar...

Ajda Pekkan - Bang Bang 1967







Ajda Pekkan - İki Yabancı 1967





20 Ocak 2011 Perşembe

http://kaktuscicegi.wordpress.com/

Kızmazsanız bişi dicem size:))) Ben yine bir adres değişikliği yaptım, bundan sonra burdaki tüm yazılarım ve daha niceleri(!) http://kaktuscicegi.wordpress.com/ adresinde sizi bekliyor olacak...
Neden mi? daha bir video bile paylaşılamıyor burda, bezdim gari...
Son olarak Aslı(http://aslininguncesi.wordpress.com/) ve benimle kapı komşu olmak isterseniz sizi de wordpress.com'a beklediğimizi bilmenizi isterim...

Rihanna - Man Down

Sabah akşam dinlenesi şarkı...





3 Ocak 2011 Pazartesi

2010'dan Mağdurum, Mağdurum da Mağdurum...

2010 yılı en nihayetinde bitti, artık arkasından konuşabilirim haliyle! Amanıınnın o nasıl yıldı öyle, göbeğim çatladı bitiricem diye:/ Pastadaki mumları üfüre üfüre ne hayellerle başlamıştım oysaki...
Ocak ayı bir nevi sessiz sakin geçmişti, iş arıyordum da bulamıyordum. Halbuki karın tokluğuna çalışmaya bile razıydım, öyle ya okuldan yeni çıkmış idealist bir çevre yüksek mühendisiydim ben. Kendimi geliştirmek için gece gündüz çalışmaya razıydım. Para pul önemli değildi. 



Derken şubat 1'de işbaşı yaptım. Ah Ah ilk işim, ilk göz ağrım, ne umutlar ne hayaller kurdum. Allahım ne hırslıydım öyle, adımı tarihe altın yaldızlı harflerle yazdıracaktım da işte kapitalizmin gözü kör olsun, aldım boyumun ölçüsünü... Arıtma Tesisi Projelendirme ve Atıksu Analiz Hizmetleri yapan bir şirketti bu sözde, bendeki plana göre de ilk 6 ayda çatır çatır projelendirme yapmaya başlar, sonrasında ise ofisten şantiyeye geçiş yapabilirdim. Ama ne mi oldu sonunda, hemen anlatayım.

Atıksu analizi ile başladım işe. Papucumun çevre mühendisi patronum, başta abuk sabuk bilgileriyle bütün teorik ve akademik bilgilerimi altüst etmeye çalışsada, onun dediği gibi yapılan deney ve çalışmaların bir işe yaramadığını tecrübe ettikten sonra kafamda iyicene kuşkular artmaya başladı, bu nasıl bir iştir, kaç senedir bu sektörde çalışıyor bir deney yapmasını bile öğrenememiş mi piuuu diye serzenişlerime o dakika başladım. Ardından Ofiste ön muhasebe işini devraldım, Allahım bu nasıl bir çarpık ekonomidir, toparlayana kadar canım çıktı, ama görünen köy kılavuz istemez misali o şirkette kimseye gelecek olmadığını anladım. Çünkü bu sektörde ya işi çok iyi bileceksiniz yada muhasebe tutmasını. Velhasıl her iki konuda da berbat birinin kurduğu şirketinde hiç bir geleceği olamaz. Şimdi bunları bile bile insan her gün o iş yerinde nasıl çalışır? di mi? Öyle bir çalışırki hemide 10 ay! :D 

Ocak 26da iş görüşmesi yaptım, 1 şubat'ta iş başı. Kasım 26'sında da son kez işe gittim ve bi daha da geri dönmedim. Bu süre zarfında, iş hayatı ile ilgili büyük hayallerim yıkılsada fevkaladenin fevkinde gözlerim cillop gibi açıldı. Şuanda da iş arıyorum ama hangi iş ilanının altından nasıl bir şirket çıkar tahmin ettiğim için bu sefer daha da dikkatliyim. İşte bu noktada 2011'den daha bilinçli isteklerim var, 2010'da ne iş olsa yaparım diye geçiyordu aklımdan, şimdi gayet titiz ve kuralcıyım. Umarım 2011 sesimi duyar da bana daha kaliteli iş fırsatları yaratır.

Bu arada yarın 4 Ocak ve güneş tutulması var, astroloji uzmanlarına göre ay tutulması yaşamda bitişleri kopuşları tetikliyor, güneş tutulması ise her zaman yeni başlangıçlar yapmamıza yardımcı oluyormuş. Yarın ki Güneş tutulması umarım herkese istediği arzu ettiği hayatı ve güzel beraberlikleri getirir.
Güneş Tutulması ile ilgili daha kapsamlı bir bilgi için aşağıdaki yazıya bir gözatmanızı tavsiye ederim...

http://www.derki.com/astrolojik/item/2612-4-ocak-gunes-tutulmasinin-ruhsal-etkileri

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...