21 Ağustos 2010 Cumartesi

Sevgili Jane

9 yaşındaydım ve o dönem moda olan kokulu ve desenli sayfaları hatıra defterlerinden  benim de vardı, hala da saklarım her birini... Ama aralarından yalnızca bir tanesi gerçekten bir günlüktü o da halamın yılbaşı için abime ve bana aldığı kilitli günlük defteri. Bu defteri diğerlerinden ayıran 2 özelliği vardı, ilki az önce de bahsettiğim gibi onun gerçekten bir günlük oluşu, diğeri ise hiç bir zaman gerçekten bir günlük gibi onu kullanmayışım :)


Diğer bütün defterlerim ağzına kadar yazılarla, dergilerden kesilmiş fotoğraflarla, şahsen çizilmiş karikatürlerle doludur, hem de son sayfasına kadar. Ama gariptir ki bu günlük her zaman süs eşyası gibi evimin bir köşesinde durdu.


Günlüğün 2 önemli özelliği var demiştim ama aslında bir özelliği daha olduğunu hatırladım şimdi... Diğer bütün günlüklerimde hep kendimle konuşmuşumdur bu günlük ise farklıdır benim için çünkü onun bir adı var. Jane...


Şimdi düşününce belki kafasını pek şişirmemek için Jane'e hiç bir zaman dolu dolu yazamadım:) Bu ismi daha sonra hayatımda beslediğim ilk ve tek muhabbet kuşuma da vermiştim, kuşumu bizimle kaldığı 3. ayda dayımlara verdik çünkü ailem kafeste durmasına dayanamadı, sanki acı çektiriyormuşuz gibi hissettiler ki haklılık payı da yok değil, hala daha kuşları çok severim ama kafes fikri beni hep kuş beslemekten soğutmuştur...


Bugünde ne tesadüftür ki Vampire Dairy dizisini izlemeye başladım, dizinin 2 ana kahramanınında tuttuğu günlükler var dersem şaşırmazsınız eminim ki diziyi izleyenler bunu zaten biliyordur:) Stefan ne zaman kütüphanesine yönelir de dolaptaki yığınla günlüğü görsem kendi günlüklerimi hatırlar oldum, kısaca bugünkü yazımın konusunu da Stefan'a borçluyuz.


Şimdi bu yazıyı yazdım da ne mi oldu? Artık 9 yaşında değilsem bile 27 yaşımın sularındayken Jane'e bir şans daha vermeye karar verdim. Sizinde vazgeçtiğiniz köşeye attığınız geçmişten bir eşyanız vardır belki, sizde ona bir şans tanıyın. Hem belli mi olur ileride çocuklarınıza göstereceğiniz değerli bir anıya dönüşür belki...


Son olarak Selçuk Erdem'in günlüklerin ne kadar değerli olduklarını anlatan bir çizimini sizinle paylaşıyorum:) Bir sonraki yazıya kadar kendinize çok iyi bakın...



5 yorum:

  1. Sevgicim yine süper yazmışsın ;) keyifle okudum... ben böyle yazamıyorum işte... benim yazdıklarım genelde belgesel tadında oluyor...

    YanıtlaSil
  2. Ferzan Özpetek filmlerini izle baştan sona... Bak o zaman belgesel tadı kalıyor mu dilinin ucunda;)

    YanıtlaSil
  3. sevgi kuzum, hadi ama göster kendini..başla alaşağı eden analizlere de görsün bu millet film dizi nasıl izlenir nasıl eleştirilirmiş. sıkı takibindeyim

    YanıtlaSil
  4. biraz tembelleşmişim açılmam lazım, ama çok bekletmeden 4. yazımı sunacağım;) o zamana kadar senin yazılar ortalığı duman edecek sanırım:)Takipçinim son tahlilde!

    YanıtlaSil
  5. bakma o takipçilere bi okuyanım sensin sevguuuuu etse etse seni duman eder anlayacağın :) hadi ama bekliyorum vampire diaries eleştirilerini

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...