1 Mart 2011 Salı

What Dreams May Come (1998)

Moralim çok bozuktu geçen gün, rahat rahat ağlayıp zırlayabileceğim ama sonunda kendimi iyi hissedebileceğim bir şeyler izlemek istedim. Hemen aklıma o film geldi. Beşikten beridir kore dizisi seyretmiyordum ya, illa ki aynı tadı veren ve kalbimde yer etmiş gizli saklı filmlerimde vardır benim. İşte onlardan birini afişe edeceğim bugün. Tanıtım yazısı olmayacak bu sefer, bol bol alıntı yapacağım filmden, hazırlıklı olun. Filmi henüz izlememiş olanlarınız var ise baştan uyarmadı demeyin :)


Benim için eşi benzeri olmayan bir filmdir “What Dreams May Come - Gerçekleşebilen Düşler”. Ruh Eşini bulmuş bir adamın, Christy’nin hikayesidir, şu replliklerle başlar film…


 



Christy: Gençken bir gölde çok güzel bir kızla tanıştım.

Christy; Gençken bir gölde çok güzel bir kızla tanıştım...


Çİftimiz İsviçre'nin cennet gibi doğasında tanışırlar, tam da bir gölün ortasında hafif yelkenlisinin başında acemice suda sürüklenen Annie, Christy'yi ilk defa orda görür, Christy'de Annie'yi... Evlenirler, çoluk çocuk derken, iki çocuklu bir aile olurlar. Christy çocuk doktorudur, Annie ise bir sanat müzesinde yöneticidir ve de ressamdır. Çocukları büyürken onlar için büyük umutları vardır, okulda başarılı olmalarını, ama gerçekte huzurlu ve mutlu olmalarını isterler.


 



Christy: Annie ve benim onları sağ olarak son görüşümüzdü.

Herşey bu kadar iyiyken acı bir kazayla çocuklarını kaybederler, kadınların ve erkeklerin tabiatı her zaman farklıdır ya Annie acı kaybından sonra bir daha kendine gelemez intihara bile kalkışır, çocuklarının kaybını yaşayan bir annenin acısı nasıl dinsin? İşler daha da kötüye gider intihar denemesinden sonra yatırıldığı klinikte Christy'den ayrılmak ister. Dedim ya kadın-erkek tabiatıyla farklıdır, Christy acısını içine gömmüştür, yuvası dağılmasın ister, hep soğukkanlı görünmeye çalışır. Annie bu noktada boşanma kararı alır. Kararını açıklarken Christy'e öyle bir serzenişte bulunur ki;




[caption id="" align="aligncenter" width="496" caption="Annie: Bazen kazandığında, kaybedersin."]Annie: Bazen kazandığında, kaybedersin.[/caption]

 


Annie; Bence biz beraber olamayacak kadar farklıyız. Yani mesela neden sen de burada değilsin? Sen neden delirmedin? Çocukların öldü.


Christy; Hatırlıyorum. Evdeki sessizliği hatırlıyorum. Çünkü güçlü olmam gerekiyordu.


Annie; Benim için mi?


Christy; Benim için. Bizim için. Sadece genel bir prensip. Onları seviyorum, Annie. Ama öldüler. Bir seçim yapmalısın. Hayat devam ediyor mu, etmiyor mu?


Annie; Ve sen hayatı seçtin. Bazen kazandığında, kaybedersin.


Christy bu sözlerden sonra acısını gizlemeye çalışırken Annie'yi yalnız bıraktığının farkına varır. Boşanmaktan vazgeçerler, yeni bir başlangıç yaparlar. Annie bu defa kendini toparlar, acısı hafiflemez ama yalnızda değildir artık, hayat arkadaş yanındadır çünkü.  Ama tam da yeni başlangıç yaptıkları günün 2.yıl dönümünde ölüm yine peşlerini bırakmaz çiftimizin. Christy zincirleme trafik kazasında hayatını kaybeder. Annie büsbütün yalnız kalır hayatta. Çok geçmeden hayattan tüm ümidini keser ve canına kıyar, bu defa başarırda...




[caption id="" align="aligncenter" width="496" caption="Annie: Trafik kazalarında kaybedilen koca bir aile. Bisiklet almak için yeterli bir sebep."][/caption]

Annie: Sevgili Christy, nasıl bu kadar çözümsüz kaldım bilmiyorum. Olanları atlatabildiğim için kendimle gurur duyuyordum. Ve bu öğleden sonra, eve geldiğimde kendimi kaybetmeye başladım. Eğer o gün yıldönümüzde çalışmıyor olsaydım sen de bana yardım etmek için o tünelde olmayacaktın. Trafik kazalarında kaybedilen koca bir aile. Bisiklet almak için yeterli bir sebep.




[caption id="" align="aligncenter" width="496" caption="Annie: Veda etmeyi beceremiyorum, sen öldün, benim yüzümden."][/caption]

Annie: Bir kocam ve sonsuza dek sürecek bir sevgim vardı. İki muhteşem çocuğum. Bir insanın hayat kadar keyfi bir şeyden bekleyemeyeceği kadar güzel şeyler.
Ve gerçek çok basit, her şey bitti. Sadece bu sefer, sen de yoksun.
Veda etmeyi beceremiyorum, sen öldün, benim yüzümden.
Veda etmeyi beceremem ama sevgilim, arada ne kadar mesafe olursa olsun,  sana sevgimi yolluyorum.


Film böylelikle bitti sanıyorsanız yanılıyorsunuz, bu film ölümsüz bir aşkı anlatıyor. Dünyevi yaşamları bittikten sonra karakterlerimiz bizi kendi cennet-cehennemlerine götürüyorlar.  Film bu açıdan öncelikle reakarnasyon inancına gönderme yapıyor, inanırsınız inanmazsınız o ayrı konu ama anlatmak istediği sonsuz aşk için güzel bir zemin hazırlıyor film boyunca.


Cennet ve Cehenneme giriş yapmadan önce, Christy'nin ölümüyle dengelerin nasılda bozulduğunu izliyoruz önce, Annie kesinlikle kabullenemezken, Christy de Annie 'yi bir başına bırakmaya dayanamaz.

[caption id="" align="aligncenter" width="496" caption="Annie: Beni krizden kendisinin çıkardığını sanıyor ama aslında çıkaran Christy'ydi. Her zaman sadece Chris."][/caption]

Annie: Sevgili günlük, senin lanet olası sayfalarına yazıyorum çünkü terapistim benden daha deli. Senin terapi olduğuna inanıyor. İki çocuğumun beni soktuğu psikozdan çıktığım için bununla da başa çıkabileceğimi düşünüyor. Çok aptal. O kadar ki beni krizden kendisinin çıkardığını sanıyor ama aslında çıkaran Christy'ydi. Her zaman sadece Chris... Onun resim  kartlarına bakıyordum tablolar onun tutkusuydu. Onun için bu beni sevmenin bana yardım etmenin başka bir yoluydu... ve de bizi daima bir arada tutmanın.


Annie intihara giden yolda son satırlarını yazarken, Christy son satırlarda bile bahsi geçen o tablolarla hala aşkını kendi cennetinde yaşatmaya devam etmektedir. Kendisi için düşlediği bu cennet, Christy’yi bile şaşırtmıştır başta ama cenneti cennet yapan saf sevgiden kurulu oluşudur onun için, Annie’nin tablosunda resmedilen yerde de sonsuza dek huzur bulabilirdi pekala…




[caption id="" align="aligncenter" width="496" caption="Christy: Onun gözleriyle bizim yerimiz. İlk karşılaşığımız yer. Beraber emekli olacağımız yer, sanırım. Eğer yaşamımız.. Beraber yaşlanmaya yetseydi."][/caption]

Christy : Bu bir hediyeydi. Benim için. Çift B yıldönümü hediyesi. Bizim özel günümüz gibi bir şey. Onun gözleriyle bizim yerimiz. İlk karşılaşığımız yer. Beraber emekli olacağımız yer, sanırım. Eğer yaşamımız.. Beraber yaşlanmaya yetseydi.


Christy, Annie’nin ölümünden bir haber cenneti keşfetmeye devam eder. Ona rehberlik eden Tıp fakültesinden çok sevdiği hocası Albert ona öteki tarafın kurallarından, nasıl işlediğinden bahseder. Boş duranı Allah sevmez hesabı, öteki tarafta da herkesin işi ve görevi de vardır. Albert kayıp ruhlara rehberlik etme ile görevlidir.


 



Albert: Yani var olduğunun farkındaysan varsındır. O yüzden hala buradasın…

Christy: Ben gerçekten burada mıyım?


Albert: Ben derken neyi kastediyorsun? Sen bir kol musun? Bir bacak mısın?


Christy: Evet.


Albert: Gerçekten mi? Onları kaybetseydin yine de sen olur muydun?


Christy: Ben hala ben olurdum.


Albert: O zaman ben nedir?


Christy: Beynim sanırım.


Albert: Beynin. O vücudunun parçasıdır. Tırnakların gibi. Ya da kalbin. Seni sen yapan kalbin mi?


Christy: Çünkü beynimde bir tür ses var. Düşünen ve hisseden parçam. Var olduğumun farkında olan bir parçam.


Albert: Yani var olduğunun farkındaysan varsındır. O yüzden hala buradasın… Bak, beyin sadece ettir. Çürür ve yok olur. Gerçekten sadece bundan mı ibaretsin?  Mesela şu anda evindesin. Sen evindesin. Bu sen evinsin demek değildir. Ev çöker sen dışarı çıkar ve uzaklaşırsın.


Christy: Görünüşe göre ben onu yeniden yaptım.


Albert: Bir vücut görüyorsun çünkü görmek istiyorsun. Görmeyi seçtiğimiz şeyleri görürüz. Sana bir şey göstereceğim.






Albert: Düşünce gerçektir. Fiziksel olan ilüzyondur. Çelişkili, değil mi?

Christy: Bu gerçek. Boyalara ne oldu?


Albert: Boyaya ihtiyacın kalmadı. Burası artık senin dünyan. Düşünce gerçektir. Fiziksel olan ilüzyondur. Çelişkili, değil mi?


Christy: Tanrı nerede peki?


Albert: O yukarıda. Bir yerde. Bize bizi sevdiğini haykırıyor.


Böylelikle senaristimiz, ölümden sonraki yaşama bir açıklık getiriyor, var olduğunun farkındaysan varsındır. Bunun farkında olmak için yani düşünmek için fiziksel bedene ihtiyacın olmadığına göre fiziksel olarak öldükten sonrada hala varlığını sürdürebilirsin diye açıklamışlar burada durumu…


Albert’ın görevi kaybolan ruhlardır ama Christy bu ruhlardan biri değildir, onunla özel olarak ilgilinmesi işi gereği değildir, nasıl ki öldükten sonra herkes kendi cennetini kurgulayıp orda varlığını sürdürebiliyor ise aynı şekilde de nasıl göründüğüne de kendisi karar verebilmektedir. Albert, Christy’nin en çok sevdiği ve güvendiği insandır. Herkes hala hayatta iken oğlunun en çok istediği şeyde babasına kendisini ıspat etmek ve güvenini kazanmaktır, Albert olarak karşımıza çıkan kişinin aslında Christy’nin oğlu olduğunu öğreniyoruz ilerleyen dakikalarda, oğluyla olan dertleşmeleri ve sonunda birbirlerine destek çıktıkları sahnelerde bir okadar duyguludur. İzlerken tüyleriniz diken diken olacak.


 



Christy: Eğer lanet olası cehennemden geçiyor olsam bu kahrolası dünyada yanımda olmasını isteyeceğim tek bir insan olurdu.

 


Albert: Beni okulumdan nasıl alabilirsin? Bunu nasıl yapabilirsin? Bu benim hayatım. Başaracağıma inanmıyor musun? Yani yani eğer gerçekten asılırsam.


Christy: Ama daha fazla çabalamalısın. Bu senin kanında var.


Albert: Ben sen değilim. Suratına bir tokat yemek gibi bir şey. Bir kapıdan giriyorsun ve bütün o çocukların adeta yutarcasına sınavı cevapladıklarını görüyorsun. Ve senin için bu bir hayal gibi. Her gün gördüğüm şey sen ya da diğerleri kadar iyi olmadığım. Ama bu pes edeceğim demek değil.


Christy: Nasıl hissediyorsun? Beni ilgilendiren seni okuldan alıp almamak değil. Her gece yattığın zaman nasıl hissetdiğin.


Albert: Biraz korkuyorum.


Christy: Ben sana inanıyorum. Eğer lanet olası cehennemden geçiyor olsam bu kahrolası dünyada yanımda olmasını isteyeceğim tek bir insan olurdu.


Gelelim Christy’nin kızına, bu filmde kimse göründüğü gibi çıkmıyor karşınıza, ipuçlarını takip ettiğinizde kim kimdir ortaya çıkıyor :) Christy, karşısında Albert olmasını beklerken Singapurlu bir uçak hostesi çıkıyor, onun da asıl işi hayvanlarla ilgilenmek ama Albert’ın ricasıyla Christy ile bu seferde kendisi ilgileniyor, onu kendi cennetinde bir yürüyüşe çıkarıyor, gördüğü bu cennet, hostesin ona olan acıklı acıklı bakışından ve konuşmalar sırasında sarf ettiği bir takım sözlerden de bu defa karşısında duranın biricik kızı olduğunu anlıyor.


Leona: Albert seni neşelendirmemi söyledi. Biraz zorluk çekiyormuşsun.


Chrisy: Karımı kaybettiğim için.


Leona: Peki çocukların?


Christy: Onlar yıllar önce öldü. Yani karım için endişeleniyorum. :)


 



Christy: Hala satranç oynuyor musun? Leona: Sanırım oyun arkadaşımı bekliyordum.

Leona: Bir keresinde Singapur'a uçmuştuk ve babam uçuş görevlisine gülümsemişti. O da böyle görünüyordu. Ve yakasında bu isim yazıyordu, Leona. Demişti ki Asyalı kadınlar çok sevgi dolu gururlu, zeki.


Christy: Söylemek istediği..


Leona: Biliyorum. O öylesine söylemişti. Ama ben büyüdüğüm zaman bu olmak istiyorum diye düşündüm.


Christy: Hala satranç oynuyor musun?


Leona: Sanırım oyun arkadaşımı bekliyordum.


Dikkatinizi çekmiştir, herkes ölmüş olsa bile bir türlü Annie’yi cennette göremeyiz. Albert ortadan kaybolmuştur, döndüğünde ise kötü haberi Christy’e verir. Annie intihar etmiştir ve yaşam-ölüm döngüsünde doğal süreci bozmuştur. Diğer bir deyişle öldükten sonra kendi cehenneminde hala yaşıyormuşçasına ve yaşarken üstesinden gelemediği sorunlarla sonsuza kadar yüzleşmek durumunda kalmıştır. Bu haberden sonra, Christy cennetten cehenneme giden bir yolculuğa çıkar, hayattayken Annie’yi yalnız bırakmıştır ama bu defa aynı hatayı yapmayacaktır. Bu yolculukta nereye gideceğini bile bilmez, Annie’ye olan sevgisi onu bulmasında tek araçtır. Yol boyunca Annie’nin korkularından yaratılmış yollardan geçer öyle ya cennet gibi cehennemde kişiye özgündür orada.


 



Annie: Herkes dans ederken kendimi yüzlerden oluşan bir denizde yapayalnız hissediyorum.

 


Annie: Benim için dansa gelmelisin. Herkes dans ederken kendimi yüzlerden oluşan bir denizde yapayalnız hissediyorum.


Filmin bundan sonrasını anlatmayacağım, hiç değilse sonunu kendiniz izleyip öğrenebilirsiniz :) Hayatımın filmidir bu film, kaç defa vcd’sini alıp, sonrasında bir şekilde kaybedip tekrar yine almışımdır. Her seferinde aynı sulu gözlülükle izleyip sonunda mutluluk gözyaşları dökmüşümdür.  Bu yazıyı yazmasaydım hiçbir zaman burası benim bloğum olamazdı. Ohhh rahatladım, umarım sizde benim gibi seversiniz filmi :)

2 yorum:

  1. kıymetini bilememişim bu filmin... tekrar izleyeceğim ;)

    YanıtlaSil
  2. kore dizisi tadında bir amerikan filmi, tam da bize göre ;)

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...